Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Anı yazarım, günlük yazarım, şiir yazarım.. Kendimi başka nasıl ifade ederim bilmiyorum. Müziğe yeteneğim yok.. Bir müzik aleti çalamam ben. Onun yerine kelimelerimi fısıldıyorum ötmeye yeltenen kuşlara.. Ya da bale pabuçlarım yok adımlarımı gösterecek ama kelimelerim var yüreğimi gösterir onlar benim..
Hoş geldiniz.
Sürç-i Lisan edersek, affola..

Biz "KARŞIYAKA"lıyız..

       Karşıyaka - Göztepe A.Ş maçından - beklene maçtan- bir gün önce içimden geldi bunları yazmak. 1912'de kurulmuştur. Türkiye'nin ilk spor kulüplerindendir Karşıyaka. Bilirsiniz armasında Türk Bayrağı taşımaya layık görülmüştür. Kiminiz bilmez ben bir daha anlatayım bu olayın geçmişini..

       "İzmir'inim biricik kulübü Karşıyaka'mızı 1912 yılında "azınlık kulüpler"e tepki olarak o zamanki Türk Gençleri tarafından kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı zamanında tüm sporcularıyla birlikte Milli Mücadeleye katılmış ve çeşitli cephelerde savaşmışlardır.Karşıyaka Kulübü'nün bir numaralı üyesi ve kurucusu olan Kadızade Zühtü Işıl, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele'de 8 yıl bir çok cephede savaşmış, hatta Filistin cephesinde “Kanal Harekatı” sırasında İngilizler'e esir düşmüştür.Kurtuluş Savaşı yıllarında İzmir'in çoğunluğunu RumFransız ve diğer yabancılar oluştururken, Karşıyaka ise Türklerin yoğun yaşadığı bir yerleşim birimiydi. Bugün için söylenen "Biz Karşıyakalıyız" ifadesi de Türklerin Anadolu'ya geçerken kendilerini tanıtmak için kullandığı bir parolaydı. Yani o dönem "Biz Karşıyakalıyız.." demek  "Biz Türküz" demektir.

        Savaş sonrası Karşıyaka Spor Kulübü kendini toparladıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk İzmir'e her gelişinde kulübü ziyaret etmiş, 1926 yılında ise Armasında Ay-Yıldız taşıma şerefine layık görmüştür."

       Karşıyaka Kulünü'nü bir ziyaretinde 1937'de şöyle demiştir Ulu Önder "...Spor yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu ise yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka ve kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim." demiştir. Ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bu lafı hala kulaklarımızda çınlamaktadır.      
       Mahmur Handan Hanım bir de şarkı yazmıştır.. Dinleyelim de kulaklarımızın pası silinsin.. :)







Lavinia

Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı, İzmir'e gelip buradaki kitap defteri biraz kurcalayınca hatırladım. Lavinia ! Ölüm Çiçeği! Titus'un bahtsız kızı ! Özdemir ASAF'ın biricik platonik aşkı!  Her biri birbirinden değerli sayısız hikaye.. Ama tek 1 şiir! Herkesin kendinden bir şeyler bulduğu ve aslında okuduğunuzda orada yazmayanları bile anlatan bir şiir.
Ölüm Çiçeğidir aslında Lavinia. Kimse bilmez. Bir kadın ismi değildir ne şarkıdaki gibi ne şiirdeki gibi. Muhteşem zarif bir çiçektir nam-ı diğer ölüm çiçeğidir. Bir diğer anlamı da "Hayalimdeki muhteşem sevgili"dir. Anlatmak istediğim çok fazla şey var ama yazamıyorum konu Lavinia olunca. Sanki sorsanız saatlerce anlatırmışım gibi ama aynı zamanda tarifi zor bir tasvir gibi.  

Özdemir ASAF'ın "Lavinia"sını yazabilirim belki biraz.. Biricik aşkı.. Söylemeye çekindiği, bu sevgiyi o bile bilmesin istediği. Sonraları araştıran edebiyatçılarımız bulmuşlardır Lavinia'yı.  Ortaya çıkmıştır ki Oktay AKBAL'ın "Hisya"sıdır aynı zaman da Özdemir'in "Lavinia"sı. İlhan SELÇUK'un karısıdır. Sonrasında Öztürk SERENGİL'in karısıdır. Ama yıllar geçse de üstünden Özdemir ASAF'ın "Lavinia"sıdır.

Söylememiştir ASAF, ondan başkaları da dile getirememiştir yıllarca açık açık. Hep gizli gözüküp aslında herkes bilmiştir bu sevdayı.. 
Sana gitme demeyeceğim. 
Üşüyorsun ceketimi al. 
Günün en güzel saatleri bunlar. 
Yanımda kal. 

Sana gitme demeyeceğim. 
Gene de sen bilirsin. 
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, 
İncinirsin. 


Sana gitme demeyeceğim. 
Ama gitme Lavinia. 
Adını gizleyeceğim, 
Sen de bilme Lavinia!

ÖZDEMİR ASAF

"BÜYÜK"Andonyadis

Tabi ki yaşım tutmaz. Yeşil sahalarımızda görev başındayken hiç göremedim ben seni. Ben seni tanıdığımda aslında küçücük bir kız çocuğuydum. Öyle resimlerini falan görmem çok sonraları oldu. Sarı - Lacivert ateş o zaman yeni yeni harlamaya başlamıştı içimde. Babamdan dinledim seni zaman zaman. Zaman zaman minicik ellerimle tuttuğum Fenerbahçe arşivine gollerini yazdım tek tek.. O minicik ellerim ismini yazmaktan yorulduğu zaman anlamıştım değerini ilk kez. Düşünüyorum adını ilk kez bu kadar net o günden hatırlıyorum..

Sonraları marşlarda duymaya başladım adını.. "Cihatlar Lefterler Canlar Fikretler.. Hala sevilen birer abidedirler.." Ben Sarı-Lacivert diye tutuştukça adın kulaklarımda çınladı. Her maç, her deplasman..  Ordinaryus.. Ben ismini duyduğum her an gülümsedim bu güne kadar. En futboldan uzaklaştığım zamanlarda bile.. İlk kez bugün gülümsemedim. Gülümsemek istedim ama içime tarif edemediğim bir duygu doldu. O anda duymamış olmak istedim, bir süre düşünmedim. Sonra bütün arkadaşlarımın seninle ilgili yazdıklarını gördüm. Okudum okudum okudum.. Keşke diyorum şimdi keşke imkanım varken tanışsaymışım seninle. Keşke bir de senden dinleseymişim Türk Futbolunun o efsane ismini.. Seni..  Ben ilk defa düşündüm sen kimsin diye.. Tanımadan saygı duymuşum sana çok geç farkettim. Ama eminim her Fenerbahçeli'nin hissettiği bir acıdır şu anda içimdeki.  Babam seni bana nasıl anlattıysa , ben seni çocuklarıma öyle anlatacaktım.. Nereye gittin.  Şimdi bilgi yarışmalarında soracaklar Fenerbahçe'nin ve Türk Futbolunun efsane futbolcusu diye, 50. Maç Altın Şeref Madalyası'nı ilk kim aldı diyecekler..

Sen merak etme.. Fenerbahçe Cumhuriyeti'nde adın altın harflerle yazıldı bir kere o tarihe. Babam bana nasıl anlattıysa öyle anlatacağım ben seni çocuklarıma. Zor inandık, gitmedi bugün bu haber hoşumuza. Hiç düşünmemiştim senin de bir gün aramızdan ayrılacağını.Küçücük bir kız çocuğuyken hiç bitmeyecek bir efsaneydin sen benim için, her daim tahtında oturacak olan. O küçücük kız çocuğunun adını yazmaktan yorulan elleri bugün bir kez daha yazıyor senin adını..




Lefter Küçükandonyadis! Bugün senin vefatın ile Türk Futbolunda bir devir kapandı. Seni çok özleyeceğiz..