Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Anı yazarım, günlük yazarım, şiir yazarım.. Kendimi başka nasıl ifade ederim bilmiyorum. Müziğe yeteneğim yok.. Bir müzik aleti çalamam ben. Onun yerine kelimelerimi fısıldıyorum ötmeye yeltenen kuşlara.. Ya da bale pabuçlarım yok adımlarımı gösterecek ama kelimelerim var yüreğimi gösterir onlar benim..
Hoş geldiniz.
Sürç-i Lisan edersek, affola..

13.12.2015

Bu yazının başlığı yok.. Çünkü bir yazılış amacı yok.. Önceleri ya bir şey olmuştu sana yazdığımda ya da aklıma soracak bir şey gelmişti. Ama şimdi bunların hiç biri yok. Dümdüz yazacağım bugün. Öyle herhangi bir metafora yer vermeden, yalın.. Olduğu gibi. olduğum gibi. daha önce acıyı, özlemi anlatmak için; benzetmeler kullanmaya çalıştım. Olmadı. Çünkü buna benzeyecek bir şey görmedim daha. bir gün yine böyle başka bir acı ya da özlem yaşarsam o zaman onu bu senin yaşattığına benzetirim de.. Şu an yok..
Özledim. Rüyamda da göremiyorum artık. Can sıkmaya başladın.. Nasıl olacak bu böyle Hüseyin.. (Evet ben sana yalnızca ortada gerçekten ciddi bir durum varsa Hüseyin derim.. ) Herkes senden "Mürşil!" diye bahsediyor.. Hatırlıyor musun o günü? Hüseyin Özkaya'nın "Kemal", senin "Mürşil" olduğun o gün.. Hiç aklımdan gitmiyor.. İnsanların sana benim sana hitap ettiğim gibi hitap etmeye başlamasını o zaman da sevmiştim.. Hala seviyorum sanırım..
Çok özledim be oğlum. Şurda olsan da tutsam sarılsam. ya yine sana bir şeyler göndersem de beğenmesen. yine bulamayacağın, yapamayacağın, çok vaktini alacak bir şey olsa da "düşündüm bunu çözse çözse Hande çözer dedim" diyerek beni arasan. Sonra ben çözünce "Canımsın!" ya da "Madamsın" falan desen. Keşke bir sorunun, binlerce sorunun olsa da hepsini benim omuzlarıma yüklesen çöz diye. keşke bir şeylerin olsa. keşke olsan.
Bugüne kadar seni koruduğum için kavga edip karşıma aldığım ve kaybettiğim kişilerden hiç biri için pişman olmadım. Bugün düşündüm de.. Mesela sen yoksun, onlar hala var ama görüşmüyoruz ya. Hala pişman değilim onları karşıma aldığıma. Üstelik sen hayattayken acaba mı dediğimiz şeyler vardı ya. Bugün onlar da gitti.. İyi ki görüşmüyorum. İyi ki zamanında doğru kişileri almışım karşıma.
Sen ateş böceği misin bir göründün bir kayboldun.. çocukken yazlığın orada tarihi eser olduğu düşünülerek genç bir arkeolog kız ve ekibi ile birlikte evin çıplak gözle görülebilen tüm çevresine çukurlar kazmışlardı. siper gibi, mezar gibi 1,5 - 2 metre.. akşam olunca ateş böcekleri çıkarlardı ama sayıları az olurdu. bir gün otların arasında gezinirken çukurlardan birinin içinde bir ateş böceği olduğunu gördüm. almak istedim onu.. girdim oraya ama hayatımda o kadar korktuğumu hatırlamıyorum. tek başıma çıkamamıştım ağlayıp bağırmıştım da teyzem gelip çıkarmıştı. Ateş böceğine kavuşmuştum ama orada kalmanın korkusu ateş böceğimi unutturmuştu.. Sen korkuyor musun? Yoksa sen o cesur ve hiç bir şeyden korkmayan ateş böceğim misin?

Derin bir nefes aldığıma göre.. söyleyecek çok sözüm var ama bugün bitti..
Öğrendim çünkü artık. Bunları söyledikten sonra alınan derin nefesin ardından söylediğim her söz, kurduğum her cümle, yazdığım her şey haddinden fazla acıtıyor.

Haddi aşmak artık her zamankinden çok canımı yakıyor.
Işıklar içinde uyu kardeşim.

Sana bu yazıyı Antalya'dan yazıyorum!

Selam Bro,

Sana bu satırları Antalya'dan döktürüyorum. Boneras'tan hem de.. Günlerimizi, gecelerimizi, toplasan aylarımızı geçirdiğimi bu cafe'den..

Hangi masaya baksam seninle bir anım var.
Antalya'ya geldiğimde çok sarsılacağımı düşünmüştüm. 12 Ekim'den beri Antalya'dayım. Ofisine gittim, arkadaşlarını gördüm, ofisimize gittim, evinin önünden geçtim, boneras'a geldim.. Hiç biri ama hiç biri bu gece sarsıldığım kadar sarsmadı beni.. Bu gece Mavi Meyhane'ye gitmek istedim. Seninle burada son rakı içtiğimiz o yere..

Olmadı.. 20 sn bile duramadım orada.. İçimde aymaz bir acı, ne yapacağımı bilemeden hemen gözlerim doldu.. Kaçtım oradan, kaleiçinin sokaklarında biraz gözyaşı döktüm nereye gideceğimi bilmeden. Eve gitmeye de cesaretim yoktu. Gökhan'ın yanına gittim önce biraz onunla yürüdük, limanı gören bir yere oturduk.. Ağladım.. Antalya'ya geldiğimden beri ilk defa öyle ağladım.

Kızma ağlıyor olmama.. Ölümünü kabullenmiş olmak çok zor. Ama özlemek ondan da zor.. İçime sığmıyor çünkü buradaki özlem. Sana yazayım dedim işin içinden çıkamayınca..

Ne yazacağımı falan da biliyor değilim aslında. Genelde bir konuyla oturuyorum sana yazmak için bilgisayarın başına. Ama müjdem var..

Biliyorsun, senin adına mezun olduğun kütüphanede bir lise yaptırmaya niyetlenmiştik de sonra sana bir daha ne olup bittiği ile ilgili yazamamıştım.. İzinlerimiz çıktı her yerden. Her şey usulüne uygun olsun istiyoruz çünkü. Önümüzdeki hafta tekrar geleceğim senin yanına ben. İzinler ile ilgili evrakları tamamlayıp çalışmaya başlamak için. Heyecanlıyım çok güzel olacak.. Bu tarafta bu aralar hiç hoşuna gitmeyecek şeyler de oluyor aslında ama sen görüp duyuyorsan sakın üzülme. Biz de kızıyoruz ama üzülmüyoruz.. Haklıymışsın.. Sen yoksun ama hala söylediklerinde haklı çıkabiliyorsun.

Seni çok özledim ama.. Keşke gitmeseydin bu kadar erken.. Sana hislerimi kelimelere dökememeye başladım. Artık yazılarım bu yüzden daha donuk sanırım. Ama daha duygusuz değil sen "hiç" olmadıysan zaten hissediyorsundur bunu..

Boneras'ta seninle anılarımı hatırlayınca hep gülümsüyorum. Ne çok gülmüşüz burda.. Belki de bu yüzden mavi meyhaneye gidince o kadar kötü oldum. Orda içtik, sövdük, dertlendik, dertleştik.. bazen hiç konuşmadan dakikalarca oturduk.. bazen rakılar tokuşmak için kalktı ama "cam cama değil can cana" dedik de değmedi o camlar birbirine.. Hani canaydı be canım.. Eksik kaldım Mürşil.. Çok eksik kaldım.. Canımdan can aldın..

Yeterince dramatize ettiğime göre normalleşebilirim. Kıskanıyorum seni. Ne zaman ölürüm bilmiyorum ama değer haddi aşarsam falan, sen hep 23 kalacaksın da ben o yaşta mı geleceğim yanına. Bak şimdiden anlaşalım dalga geçmek yok kocamışsın diye.. :) Hayatın bana laf sokmakla geçtiği için endişeleniyorum bunu yapmandan çünkü.. Saçlarımın uçlarının rengini açtığımda "senin düz kahverengi saçların gayet güzeldi" demiştin. Aynaya her baktığımda bu cümlen çınlıyor kulaklarımda.. :) Ama bu demek değil ki sen öyle dedin diye bu renkten vazgeçeceğim! :D Lafı geldi diye söyledim yani ümitlenme.

Bir de geçenlerde Ayberk Karate turnuvası için İzmir'e gelmişti atladım gittim sıpanın yanına. Beni gördüğündeki mutluluğu bana uzun süre yeter. :) Seviyor çocuklar beni.. Hatta hayatımda ilk defa bazı çocuklar beni seviyor, onlar da senin zibidiler.. <3 <3 Ayberk sana nasıl o kadar benziyor hala şaşırıyorum.. Elim ömür boyu ailenin üzerinde olacak. O konuda içini ferah tut sen. Ablalarımla gün aşırı konuşuyoruz zaten.

Başka sana anlatmam gereken bir şey var mı emin değilim. Belki 3-5 gün sonra yine aklıma gelir. Bomba etkisi ve farkındalık bırakan bir yazıya başladım, ama onun için biraz bekleyeceksin.. Biraz uzun olacak gibi duruyor. Evet evet yine böyle deneme yazacağım ama bu sefer seninle konuşur gibi değil. Bütün okuyucuya hitap ediyorum o yazıda. Seni kim gibi hatırlayacağıma dair harika bir örneğim var ama bu kadar ipucu sana yeter.

Bak aklıma ne geldi.. Yeni tanışmıştık o zamanlar, sen benim böyle serseri olduğumu yeni yeni öğreniyorsun. Yakutta oturuyorduk üniversitede.  Gerisini ikili dialog halinde anlatacağım çünkü daha anlamlı olacak..
Mürşil: Kalk kız langırt oynayalım, gerçi sen benim için kolay lokmasındır da..
Kanyılmaz: Hahshajhdsdhaj Oğlum ben profesyonelim o konuda.. Alırım boyunun ölçüsünü..
Mürşil: Len ben kahvelerde büyüdüm sayılır. Sen kesin karambole oynuyorsundur, fır fır falan. :D :D :D
Kanyılmaz: -cool bir gülümseme- İyi hadi kalk oynayalım ama madem ikimizde bu kadar iddialıyız, ortaya gerçek bir iddia koyalım.
Mürşil: Tamam len, sen beni yen bir daha senden başka kimseyle langırt oynamayacağım hayatım boyunca.. Ama yenilirsen de sen oynamayacaksın?
Etrafımızdaki insanlar: ooooooooooo
Kanyılmaz: Ses yok bu arada benden :D
Mürşil: Korktun mu gülüm hayırdır?
Kanyılmaz: Kalk gidiyoruz senden korkan senin gibi olsun. 3 oyun yaparız. 2 olan kazanır.

Kalktık. Oynadık.. 2-1 yendim seni.. Deli gibi gülüyordun ama çok sinirlenmiştin. Bütün eve dönüş yolu boyunca bana mızırdadın "ben şimdi yiğenlerime ve çocuklarıma langırt öğretemeyecek miyim?" diye.. O zaman da söylemiştim sana "Dertlenme paşam Hande Ablaları öğretir" demiştim.. Sen ise serseri olduğun için "Abla mı? hdkashdksahda teyzedir o teyze! Şimdiden algı yönetme" demiştin.. :) Sözüm olsun Mürşil Yiğenlerine langırt öğreteceğim. Ayrıca sana da cevap olsun; çocuklar bana "Hande Abla" diyorlar. Evet şu an buna gülüyorum çünkü çok eğlenceli.

İyisin iyisin..
Ben de iyiyim.
Hadi saat geç oldu. Eve gidip uyuyacağım ben.
Sen de ışıklar içinde uyu kardeşim.
H.Kanyılmaz


Öyle güzel yağıyor ki burda olsan sen de uyumazdın!

Mürş naber canım..

Kanyılmaz sen yine mi ayaktasın bu saatte dediğini duyar gibi oldum. Ama bahanemi önden söyledim sana. Çok güzel yağıyor. Öyle güzel yağıyor ki burada olsan sen de uyumazdın.

Yarın Antalya'ya gidiyorum.
Zor olacak benim için biliyorum. Aramızda kalsın da bu gece de belki bu yüzden uyumuyorum. Bu güne kadar bir şekilde dayanabildiysem hep senin bir yerlerde olduğun ile avuttum kendimi çünkü.. E burda değilsin, baktım çanakkale'de de değilsin.. şimdi gideceğim orada da yoksan belki biraz kendime gelirim diyorum.

Bin bir türlü bahanem var sana dair.
Yok yok bakma sen bana.. İyiyim.
Uyumadım çünkü İzmir'e çok güzel yağmur yağıyor.. Öyle güzel yağıyor ki burada olsan sen de uyumazdın..

Ama sen orada ışıklar içinde uyu kardeşim.
H. Kanyılmaz

Öksürük Sesine Muhtaç Olur mu İnsan?


Nasılsın canım?
Ben.. İyiyim ben merak etme.
Bir kaç gündür yine ilk günkü kadar üzgün hissediyorum kendimi ama.. Çok özledik be oğlum. Ondan yani bu can acısı falan. Bir kaç gündür sana yazacağım da toplayamadım kendimi..

İşlerimi yeni yeni toplamaya başladım senden sonra.. Kendimi ve aklımı da öyle. Merak etme yanlış kararlar vermeden sakince oturup geçmesini bekledim akıl yoksunluğumun 59 gündür.. Sen kendini sorumlu hisset istemedim aptalca bir kararımdan.
Kendime de iyi bakıyorum. Aslında dışardan bakınca hayatım tamamıyla normale döndü. O yüzden insanların da eli çekilmeye başladı üstümden.. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. Yani aslında iyi çünkü sürekli "Nasıl oldun?" diye sorulmasından çok yorulmuştum. Ama insanlar birer birer gitmeye başladıkça senin yokluğun daha da ağır basmaya başladı.

Komik bir fotoğraf buluyorum sağda solda.. Tam sana gönderecek gibi oluyorum. Sonra bulduğum o komik fotoğrafa ağlıyorum biraz. Sonra geçiyor ta ki seni de güldürecek yeni bir şey bulana kadar..

Tükendim ben oğlum.. Bırakmadım kendimi, öyle mahvolmuş falan da değilim. Ama bu işe dayanma gücüm bitiyor sanki. Bitince ne olacak bilmiyorum. Belki de o son bir başlangıç olacak ama.. Zorlanıyorum..

12sinde Antalya'ya gidiyorum. Ofisine gideceğim yine eklerimi alıp. Sen varmışsın gibi. Ama orada olmayacaksın. Sonra seninle son gittiğimiz meyhaneye bir gideriz diyorum. Mutlaka gel bir kadeh de sana koyulur o masada..

Yaşadığını bilmek çok başkaydı be Mürşil.. Her aradığımda ulaşabileceğimi bilmek.. Sesini duyduğumda rahatlamak.. Her başım sıkıştığında sana danışabileceğimi bilmek.. Ya da sadece orada olduğunu bilmek..

Hatırlarsın,
bir kere ben sizde uyuyakalmıştım. Sen de yanımdaki koltukta kitap okuyordun.. Biraz soğuk algınlığın vardı, çok öksürüyordun.. Gece bir ara öksürüğüne uyandım. Öyle kötü öksürüyordun ki telaşlandım kalktım koştum su aldım, içirdim.. Benim o uykulu telaşıma gülmekten öksürüğün kesilmedi bir türlü.. Sonra öksürük geçince ben tekrar döndüm uyuyakaldığım koltuğa.. O gece o kadar korktum ki sana bir şey olacağına uyku arasında zaman zaman uyanıp sana kulak kabarttığımı hatırlıyorum..

Hırıltılı nefes alıyordun grip verisesiyle çünkü.. Onu duyup hasta diyordum ve rahatlayıp uykuya dönüyordum. hasta.. yaşıyor yani..

Sen hiç bilmedin bunu.. Hiç kimse bilmedi.. Bilsen gülerdin zaten.. Grip oldum lan biraz abartmıyor musun? derdin.

Keşke bir öksürük sesine uyansak hep beraber bu kabustan Mürşil. Söz bir daha uyumam hep dinlerim nefesinin hırıltısını..

Işıklar içinde uyu kardeşim..
H. Kanyılmaz.



Özlemek Ölmekten Fazlaymış


""Özlemek" "Ölmek"ten sadece iki harf fazla be çocuk.. " demiş Cemal Süreya..

Bana 42 gün önceye kadar sorsan şair burda ne demek istemiş diye sana cevabım; "Özlemenin ölmekten daha acı, daha zor bir duygu olduğunu anlatmıştır." olurdu.. Meğer işin aslı öyle değilmiş ya da belki öyledir..

Olsa şimdi Cemal Süreya karşımda.. Ona da koysak bir tek.. Ve sorsak.. "Üstad sen ne demek istedin?".. Ne cevap alırız bilinmez.. Ama sonra sorsak " Üstad peki öleni özlemek kaç harf hesabına denk düşer? Var mı bunun bir aritmetiği, cebiri.." diye.. "Varsa hesapla çöz şu mevzuyu da bilelim içimizdeki durmadan kanayan yaranın ilacını" olmaz mı..

Olsa şimdi Cemal Süreya karşımda..  Ona da koysak bir tek.. Ve sorsak.. "Ne zaman geçecek üstad, ne zaman bitecek kalbimizdeki bu karanlık.." Biliyorum bu sefer vereceği cevabı.. "Yarından bir şeyler beklemekle geçiyor ömrümüz!" diyecek.. Ve ben susacağım..

Boşver sen Cemal Süreya'yı.. Olsan şimdi karşımda.. Sana da koysak bir tek.. Hiç bir şey demeye gerek yok. Öylece sussak.. Ben yine her kadeh kaldırışımda bu dünyada sadece sana dediğim sözleri söylesem.. "Cam cama değil cancana" desem de kadehleri tokuşturur gibi yapıp elimin üstünü elinin üstüne değdirsem.. Vücudunda dolaşan kanın sıcaklığını, seni hissetsem bir kaç saniye..

Olsan şimdi karşımda.. Sana da koysak bir tek.. Öylece sussak dünyanın en büyük sessizliğine.. Sesimde söyleyemediğim sözler olsa.. Sen burda olsan..

"Özlemek" "Ölmek"ten sadece iki harf fazla be çocuk.. Sen öldün, ben özlüyorum..
Işıklar içinde uyu kardeşim..


Özledim Galiba..



Selam Mürş,

Bak yine kızdın bana kesin.. "Mürşil dedin, tamam dedik.. Herkes Mürşil demeye başladı ama Mürş ne amk!!" diye :) her neyse.. konumuz bu değil..

Özledim seni.. Arayamıyorum bari yazayım dedim. Nereden yazacağımı bilemediğim için burdan yazmaya başladım. Sana buradan sesleneceğim artık.. Biliyorum okuyordun sen benim Blogumu.. yazmıyorum diye de çemkiriyordun arada :)

Herkesin hayatı normala dönmeye başladı. Yapılan araştırmalara göre insanın bir alışkanlığından vazgeçmesi ya da bir şeye alışabilmesi için 21 gün lazımmış.. Bugün 21 gün oldu sen gideli. Hakikatten hiç gelmeyeceğine inanmakta hala biraz zorluk çeksem de ben de herkes gibi alışıyorum. Ama seni kızdırmayı çok özledim. Başının en yoğun olduğu mesai saatlerinde deli gibi her yerden yazıp seni delirtmeyi özledim :) Ne kadar yoğun olsan da bi şekilde yazardın bana, en olmadı işsiz misin sen falan derdin..

Alışamıyorum. Alışmam lazım farkındayım. Herkes o seni mutlu görmek isterdi falan diyor. Emin olamıyorum.. Konu buraya gelmişken.. Hani hep sana hayatla ilgili "neden?" sorusunu sorardım ya, sorgulardık deli gibi her şeyi.. Senden sonra, ben sorguladığım bir şeye cevap buldum.. Ahiret inancı.. Hep "neden?" derdim.. "Neden bilmedikleri halde bu kadar varlığına inanıyor insanlar ölümden sonranın?" 

Şimdi nedenini biliyorum. 
Çünkü çok sevdiğin ölünce onun bir yerlerde iyi olduğunu bilmek iyi geliyormuş.. İnsan böyle bir şeye sığınmak istiyormuş. Ben zorlanıyorum. Çünkü inanırsam bu yaşıma kadar inandığım sorguladığım herşeyi çöpe atmış olacak gibi hissediyorum. Oysa iyi olduğunu bilmek bana çok iyi gelirdi.. Ama ben sana ne olduğundan asla emin olamıyorum. Aklıma çok kötü şeyler geliyor.. Sana ne olduğu ile ilgili bildiğim tek gerçek seni 2 metrelik bir toprağa gömdük.. üzerini de toprakla örttük.. Ama o bedenindi.. O yüzden bu düşünce beni huzursuz etse de delirmiyorum.. Normalde adamı delirtir bu.. Delirmiyorum çünkü ben iç benliğine ne oldu onu merak ediyorum..

Hiçlik'e büründüğünü düşünmek istemiyorum çünkü bu yüreğimi ağrıtıyor.. Ama oysa ki bugüne kadar hep hiç olacağına inandım ölümden sonrasının.. Hani Ülkemle sana hep takılırdım ya eğer ki bi cennet varsa " ben ölsem kesin cennete giderim" diye.. İnsan bu tür zamanlarda daha çok inanmak istiyor o cennetin varlığına.. Ama ben gitmesem de olur.. Şimdilik sen iyi ol bana yeter..
Mesela ben ölsem.. Hiç olsam.. Hiç problem değil.. Hiçlik benim kabullenebildiğim bir şey.. Ama sen nasıl hiç olursun.. Saçmalama.. Ben hiç olacak olsam bile senin için daha iyi bir hiçlik olması lazım.. :) 

İçmedim.. saçmalamam her zaman ki gibi ne söyleyeceğimi bilemeyecek kadar üzgün olduğumdaki çeneme vurma hali.. 

Herkes hayatına geri dönmeye başladı.. Ben de dönmek istiyorum çünkü yaşamak lazım.. Senin için.. kendim için.. ailem için.. senin ailen için.. henüz tanımadığım bir adam için.. her günümüzü doyasına yaşamak lazım.. Velev ki okursan bu blogu ya da artık bulunduğun yerden hissediyorsan anlattıklarımı.. Bir işaret ver.. Çok zor geçiyor bazı geceler.. Bilinçaltımın oynadığı oyunlarda sürekli burdasın ama sürekli farklı farklı kaybediyorum seni.. 

Herkes hayatına geri dönmeye başladı.. Benim de dönmem lazım Hüseyin.. Çok zorlanıyorum.. 

Herkes hayatına geri dönmeye başladı.. Ben de döndüm sayılır belki.. Yani gündüzleri çok iyiyim mesela.. Sohbet, iş, şakalaşmalar, gülüşmeler.. Ama hani demiştim ya sana ziyarete geldiğimde kalbimin bir yerine karanlık bir şey oturdu ben gülerken bile orda diye.. bacağıma saplanmış bir bıçak olduğunu bilip de onunla yaşamak gibi sanki.. İyiyim aslında.. Baya gülüyorum...

Sadece biraz daha az konuşuyorum. Konuşmak istemiyorum.. Özledim Hüseyin.. Artık kaybetmenin acısı falan değil bu.. yokluğun çökmeye başladı üstüme.. 

Herkes hayatına geri dönmeye başladı.. Sen de dönsen keşke Mürş.. Mesela yarın sabah uyansam da 22 gündür komada olduğum için türlü türlü rüyalar görüyor olsam da hastanede başımda bekliyor falan olsan.. Evet evet böyle olsa tam acemi Hollywood filmi olurdu. Ama keşke hayatımız acemi Hollywood filmi olsaydı.. 

Biz yerli dram bir tek Babam ve Oğlum'u severiz.. 

Özledim galiba.. Neyse.. 
Ben sana yazarım yine biraz dolunca.. 
Işıklar içinde uyu kardeşim..


Soran olursa en az 23 yıl yaş almış dersiniz!


Merhaba Benim Güzel Kardeşim,

Tam 1 haftadır yazmak ve yazmamak arasındaki o ince çizginin yollarını arşınlıyorum. Sonunda yabancı olduğumuz bir şehrin havalimanında bilgisayarımı açmış kendimi yazarken buldum işte..

Nereden başlanır, ne denir aslında bilmiyorum. Çok erkendi be Mürşil.. İlk günden beri hepimiz birbirimize " Bu çok saçma" demekten başka bir şey yapamıyoruz. Sen de kabul et bu yaptığın şeyin hiç bir akla uygun tarafı yok..

Günlerdir sosyal medyadan korkar oldum. Hangi anımız ortaya dökülecek de ben o güne dair bir şeyler hatırlayacağım diye.. Kiminde birlikte ne kadar çok güldüğümüz var, kiminde bana ne güzel tavsiyeler verişin, kiminde hiç bir şey yapmadan saatlerce oturma, kiminde ise omuz omuza göze alınmış koskoca bir hayat..

Benim bildiğim gibi çok az kimse bilir belki seni.. Bu ben harika bir arkadaş olduğumdan değil ama.. Sen herkese bambaşka, herkese ihtiyacı olduğu gibi bir insan olduğundan.. Benim bir abiye ihtiyacım vardı, sen aradaki büyük küçük yaş farkına bakmadan bana abi olacak kadar büyük bir adamdın çünkü.. Neyse ki bu seni kaybetmeden önce sana söyleme fırsatı bulduğum şeylerden biriydi..


Belli oldu ki bu yazı çok uzun bir yazı olacak.. Olsun Mürşil sen seversin okumayı.. AIESEC sayesinde hayatıma giren en güzel adamlardan birisin.. Emir ile ikinizi birlikte tanıdım ben, geçen gün Emir aradı.. -Evet hepimize çok büyük bir ders verip gittin, artık biz birbirimizi sık sık arıyoruz.- Dedi ki, "aranızda hiç çözemediğim bir iletişim vardı.. sen onun gerçekten kardeşi gibiydin." hani bazı şeyleri kimsenin bilmesine gerek yoktur aslında ama yine de biri söyleyince iyi gelir ya.. Öyle hissettim çok garip şekilde. 

Üyeliğinin hemen başıydı ama ben çok güvenmiştim sana.. Bir sezon başı sen bodruma staj yapmaya gidecektin, benim de bir iletişim direktör seçmem gerekiyordu ve aklımda sen vardın. Bonerasta 1 kahve içimi sohbet etmiştik hatırlar mısın? Evet evet biliyorum hatırlarsın; sonradan o kadar çok anlattın ki o günü insanlara "O gün bu benim hayatımı değiştirdi!" diye.. Cümle içinde "bu" benim yine.. :) Aslında senin hayatını değiştirmek dışında ben kendime de bir kardeş kazandım o gün.. Çünkü biz o günden sonra çok yakın olduk seninle.. Sen benim hep yanımda oldun.. Sonra kolum kanadım oldun.. 


 

Bak sevimli fotoğraflar buldum AIESEC zamanlarımızdan.. Aslında daha bir sürü var ama her gördüğünde duyduğunda "At onu aaat!" dediğin Dolbynin içinde kurtarılmayı bekliyor. Sana dair herşeyi bir yerlere istiflemeye başladım. Şimdi ordan bana "Çöpçü" diye sesleniyor olabilirsin. Ama bu öyle  bir şey değil be canım..

Biz hep hayatımızın bir yerlerindeydik.. Boşuna değil "Kanyılmaz was here!" & "Mürşil was here!" Gerçekten oradaydık çünkü. Laf olsun falan diye değil, düştüğünde bir omuz vermek için. Özlediğinde aramak için. Komik bir şey gördüğünde diğeriyle paylaşıp güldürmek için..

Tanrıya şükür o post-it'i hala saklıyorum.. İmzalı öpücüklü was here en güzelinden.. 

Ofisime gelmiştin.. Sen beni ofisimde hep ziyaret ediyorsun gelip de uğramamak olmaz demiştin ve bir ritüel olarak ekler 'ini alıp gelmiştin. Ya biz birlikte ekler yemeyi bile çok severdik be çocuk. Ben de mutlaka Özlem'den ekler alır öyle gelirdim sana.. :) Sonra woaaw beyaz döner sandalye kalk kız demiştin ve masama oturmuştun.. 
O zaman da söylemiştim sana çok yakışmıştın masama.. 

Mürşil.. Bakma böyle boş konuştuğuma. Aslında ben seni çok özledim.. 
Mezun olduğum zaman gitsem mi kalsam mı çizgisindeyken bana dedin ki; "Kızım ne işin var burda git ailenin yanına.." sonra ben ne zaman eşyalarımı topladım seni aradım.. Ben gidiyorum gel vedalaşalım demek için.. Geldin ve dedin ki.. "Gitme lan! ya da git biraz ailenle hasret gider ama mutlaka dön!" 
O zaman da o kadar iyi anlamıştım ki seni.. Çünkü kiminle dertleşecektik öyle.. Kiminle belini kıracaktık 1 kilo çiğdemin, kiminle konuşacaktım beni üzenleri, sen kime soracaktın "Ne yapmaya çalışıyo bu kız ya! " diye.. Hiç sorgusuz hep yanımda oldun benim. En üzdüğümü bildiğim zaman bile "Bence sorun yok ama kendini yıpratma" dediğini hatırlıyorum.. Off be oğlum.. Off.. 

Öyle de güzeldik aynı şehirdeyken.. Bak birlikteyken herkese anlattığımız efsane hikayemizi ben şimdi bir de burada anlatacağım.. Bir gün ikimizin de hiç parası kalmamıştı. Bütün bir günü birlikte geçirdik.. Sonra evlere gittik. 1 saat sonra aradın "Acıktın mı?" diye. Evet dedim, Ekmek al gel salça ekmek var dedin.. Kaç gün salça ekmek yedik bilmiyorum. :) Ama mesele ne yediğimiz değildi be Mürşil'im.. Çok mutluyduk be oğlum.. En çok güldüğümüz zamanlardı o zamanlar belki.. Bak ona dair bir konuşmamızı buldum..



Sonraları çok andık bu günleri.. Dilimizde hep aynı cümle "Hiç paramız yoktu ama çok mutluyduk.." 
Yanlış anlaşılmasın şimdi de huzursuz, mutsuz insanlar değiliz ama o zamanın tadı bir başka..

Biz birbimize hep çok güzel destek olduk kardeşim. Üniversiteyi bitirmemde parmağın var.. Ben de sana el atmıştım bu sene artık ama.. Tamamlayamadık o görevi.. Oysa ki daha 1 ay önce saatlerce ortalama hesaplatmıştın bana. 
Bilir gibi konuşmuşuz be oğlum.. Hayatımın en büyük sınavını şu anda veriyorum sanki. Ama omuz omuza olması lazımdı, buralar bir eksik şimdi. Keşke buralar hiç bir eksik olmasaydı.. 

Senin hep varolduğunu, oralarda olduğunu bilmek bana yetiyordu aslında. Bu koşuşturmanın içinde bir de ben başka memlekete gidince pek görüşemez olduk ilk zamanlar.. Tutturamadık ayarı nasıl yapacağımızı bilemedik.. Az görmeye başladık birbirimizi ama sonra öğrendik.. Küçük bir çağrı yetmeye başladı bize.. Hangi taraf "Rakı içmemiz gereken konular var!" dese diğeri durmadı gitti kardeşini dinlemeye.. 


Buraya kadar insanların bilmediği bir adam anlatmadım.. Buraya kadar herkesin tanıdığı bir adam anlattım. Şimdi benim de her gördüğümde, her tanık olduğumda sana daha gülümseyerek bakmamı sağlayan tarafından bahsedeceğim biraz. 

Seni kime sorsak o başka bir adamdı der ama.. Dürüst, çalışkan, iyi kalpli, vefalı.. bunlar muhtemel ilk kullanılacak kelimeler olur senin için. Çoğu insan sevecen demeyebilir çünkü herkes bilse de onları sevdiğini sen sevgisini söze döken bir adam pek olmadın.. Sen yaptığın harika hareketlerde sevdiğini belli ederdin ama kelimelere dökme gereksinimi duymazdın.. Evet bende yıllarca tam olarak böyle tanıdım seni. Ama ne zaman İzmir'e taşındım.. Bu kardeşliği özlemenin de etkisiyle olacak.. Sen yumuşacık helva gibi bir adam oldun biliyor musun?

Daha çok söze dökmeye başladın kendini.. Her okuduğumda hala gülümsememe neden olan ve ömür boyu gülümsetecek bazı konuşmalarımız var mesela bizim. 
Baksana atışırken bile çok sevimliyiz..

Mürşil ne demek "Ben içtim sen güzelsin.." Ben bu cümleyi hayatım boyunca bana söylenmiş en güzel sözlerde zirveye taşıyabilirim. 

Günlük bir konuşmada bile var kaybetme korkusu.. Daha 1 yıl olmamış sana şu cümleyi kuralı.. Yani orada ol da istersen sen beni 2 yıl sonra ara.. Ama yeter ki orada ol.. Ömür boyu hayatımda olacaktın ama.. Burada olman gerekiyordu, öyle mi sözleştik biz.. 

Yukarıda anlattığım salça ekmek gibi ikimize özel asla unutmadığım 1 anım daha var benim. İzmire taşınmadan önce size son geldiğimde, bulaşıkları yıkarken yüzüğümü raftaki fincanların yanına koymuşum.. Unutup İzmire kadar gelmişim.. Aradan tam 1 yıl geçmişti. Bir gün dedin ki "Senin ben de bir şeyin var, koyduğun yerde duruyor dokunmadım, gelip kendin alacaksın onu burdan." sonra ben geldim.. yine bulaşık yıkadım.. istemsizce ve alışkanlık ile elimi rafa attığımda farkettim..
Bazı şeyler hiç bitmez Mürşil.. O zaman da söylemiştim bazı şeyler hiç bitmez.. Ama eksilirmiş işte.. Onu bilmiyordum öğrendim. İnsan eksiliyor.. 

Birbirimiz için en önemli özelliğimiz; bir birbirimizin güçsüz yanıydık.. Bugüne kadar hep güçlü durmuş, ayakta kalmış, tüm zorlukları dimdik atlatmış iki farklı insandık.. Biz birbirimizin yumuşak karnıydık.. Bunu canın sıkkın olduğun bir gün bana söylediğin şu son sözden biliyorum. 
Keşke diyorum şimdi o güne.. Keşke.. Belki de o gün senin benim dizimde ağlaman gerekiyordu be çocuk.. Kardeşler bu günler için var çünkü. O gün diyorum benim dizimle ağlasaydın, bu kadar üzmez miydin kendini hiç.. Pişmanlık değil bu. Sorgulamak hiç değil. Muhtemelen bir yerlerden bana "Saçmalama Kanyılmaz, ne alakası var allah aşkına" falan diyorsun ama.. İnsan düşünüyor işte.. İstese de düşünüyor, istemese de..

Biz birbirimizin hayatının görünür görünmez kahramanlarıydık.. Bundan 5 ay önce sana dedim ki, işimde çok mutlu değilim galiba körelmeye başladım. Ne yapmak istediğimi sordun önce.. Beni biraz dinledikten sonra bas istifayı dedin. Ayrıl ordan.. Seni mutsuz eden bir işte çalışmanın alemi yok. Çok da zorda kalırsan bakarım lan ben sana git istediğin işi yap dedin.. Şu andaki hayatımı ben senin bana verdiğin o desteğe borçluyum. Bu nasıl bir dokunmaktır insanın hayatına.. 

Hep güç verdin bana.. hep yüreklendirdin.. hep destekledin.. sen beni hep iyi gördün mürşil. hep iyi yanımı gördün. 


Nice nice böyle birlikte yıllar istemiştik oysaki çok değil.. Baksana şu şapşal fotoğraflara.. "Kat Kat Tat" diye bir gerçeğimiz vardı bu hayatta.. Bulanın bulduğu markettekilerin hepsini aldığı, şehirler arası kargoladığı.. Yiyenin nispet yapmak için bir fotoğraf çekip göndermeden duramadığı.. Bak o deli gibi güldüğümüz fotoğrafta Murat Abi'de kat kat tat bulmuş ve 50 tanesini de almıştık. Murat Abi biz hepsini alınca o kesin çok güzel bir şey demiş 2 tanesini ayırıp bunlar satılık değil gençler demişti de gözümüzden yaş gelene kadar gülmüştük.. 


Keşke gözümüzden yaş hep gülmekten gelseydi..

Arada küfürlü konuşurdun da, 1 kere bana böyle ağız dolusu küfür ettin. O içimde koskoca bir yara.. Çok uzak bir zaman önce değil.. Rüyanda cenazemi görmüşsün.. Uyanır uyanmaz aşağıdaki yazdın bana..
Kabus dediğin işte böyle olur.. Aynı şu anda benim yaşadığım değil mi Mürşil.. O "Bana mı düştü senin cenazen" lafın aklımdan çıkmıyor.. yankılanıp duruyor buralarda.. Sen dağ gibi adam rüyasını kaldıramamışsın ben nasıl dayanırım diyorum 1 haftadır kendime.. Ama merak etme Mürşil. Söz veriyorum iyi olacağım.  Ama keşke sen burda olsaydın da, ben sana iyi olma sözü vermek zorunda olmadaydım. Nerden bilirdim senin bir rüyanın aylar sonra beni böyle acıtacağını.. 

Önce bunları düşünüyorum, okuyorum falan biraz hüzünleniyorum. İtiraf etmek gerekirse gözlerim de biraz yaşarıyor ama çok ağlamamaya çalışıyorum. Ama sonra aklıma bir şey geliyor güümsüyorum. Belki kimse hatırlamaz çünkü hep bana söylerdin senin oralara dair bir planın vardı.. 

Bunu okuyup gülüyorum. Çünkü sen bizi yalnızca şarkı söylerken ağlatırdın.. Sen bu adamsın.. Şu an bile "Ya acaba denemiş midir?" diyorum kendi kendime saf saf.. 

Bizi merak etme. Hepimiz iyi olmaya çalışıyoruz. Dediğim gibi öyle bir ders verdin ki, herkes birbirini neredeyse her gün arıyor ve inanmazsın buna rağmen işlerimizi de yetiştirebiliyoruz. :)
Sen derdin ya kaç yaşına geldin hala ...... mu yapıyorsun. -O nokta nokta yerine koyabileceğin en az 10 tane şey bulurum.- Şimdi soran olursa en az 23 yıl yaş almış dersiniz.. Üzerimde anlamsız bir olgunluk var Mürşil. Galiba büyüdüm biraz..


Sen kendine iyi bak.. Bizi çok düşünme iyiyiz. Şimdilerde bir süre hayata böyle senin arkandan bakacağım gibi duruyor ama ben güçlü olmaya dair senden çok şey öğrendim. Merak etme ustam iyi.. 
Perihan abla bir kaç hatıra verdi. O çok sevdiğin sarı lacivert kısa kollu gömleğin ile ilk atemko için birlikte boyadığımız tshirtün bende. Bir de toprağındaki taşları temizlerken bir deniz kabuğu geçti elime onu aldım yanıma.  Hala arasam telefonunu açacakmışsın gibi geliyor da, ya açmazsan diye korkup aramıyorum. :) Biraz önce büyüdüm demiştim de hala şımarık bir kız çocuğuyum istediği olmayınca deliren.. Ama bu sefer her istediğimin asla olmayacağını öğrendim. Bak bir şey daha öğrettin bana.. 

Aa bu arada.. Gördün mü hepmizi Çanakkale'de? Sağlığında bin türlü plan yaptın hep birlikte gidelim diye biz adilik yapıp gelmemiştik.. Yaptın yine son hareketini topladın hepimizi oraya diye konuştuk Miray'la.. Miray'la çok konuşuyoruz, bir de hep "Bu ikisini yine kim bir araya getirdi!" diyordur diyoruz. Öyle mi cidden :)? 

Ben ara ara yazarım sana artık. 
Işıklar içinde uyu kardeşim.
H. Kanyılmaz.