Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Anı yazarım, günlük yazarım, şiir yazarım.. Kendimi başka nasıl ifade ederim bilmiyorum. Müziğe yeteneğim yok.. Bir müzik aleti çalamam ben. Onun yerine kelimelerimi fısıldıyorum ötmeye yeltenen kuşlara.. Ya da bale pabuçlarım yok adımlarımı gösterecek ama kelimelerim var yüreğimi gösterir onlar benim..
Hoş geldiniz.
Sürç-i Lisan edersek, affola..

Başlıksız bu yazı

Herhangi bir başlığa gerek olmadığını düşündüm sanırım.
Mürş nasılsın?
Çok özledim be oğlum.

Bu senin vefat haberini aldığım yerdeyim. Aynı koyda. Bir daha hiç gelebileceğimi sanmıyordum ama babam tuttu kolumdan getirdi. Tatil işte.. bir de bayram falan ya. Bu tür şeyleri mitleştirmemek lazım dedi. Haklı adam. Ama yine de kamptaki o geçen sene kaldığımız gecenin 3.30'unda telefonumun çaldığı çadırdan hep uzak durmaya çalıştım..

Bir kaç saat önceye kadar.. Neden bilmiyorum içimde bir deli cesareti oradan geçebileceğimi düşündüm. Cadırı parçalayıp atasım geldi. Ateşe versem sanki 11 ay önceki elim haberi almayacakmışım gibi.

Her anı, her şoku, her acıyı yeniden yaşamışım gibi..

Hüseyin çok özledim be oğlum. Hep dilimdesin. Odamda fotoğrafın hep karşımdasın. aklımdasın, dilimdesin.. Buradasın.

ama nerdesin? Bir yandan da neden burada değilsin.

Neyse,
Ben yine döküldüm gece gece.
Işıklar içinde uyu kardeşim.
H.Kanyılmaz

Günler Aylara, Aylar Yıllara..

İçimi acıtan bir kaç cümleyi paylaşmaya geldim.. Hemen gideceğim..

Sen öldükten sonra çocuk, günleri sayıyordum. 3 gün oldu, 5 gün oldu, 22 gün oldu, 36 gün oldu, 59 gün oldu, 80 gün oldu..
Bir zamandır farkettim ki ayları sayıyorum.. Sorana 9 ay oldu diyorum artık.

3 ay sonra 1 yıl oldu diyeceğim.

1 yıl oldu. 12 ay. 365 gün. 52 lanet olası hafta...

Sonra ne olacak bilmiyorum.
Gerçi son 9 aydır; yarın ne olacak onu bile bilmiyorum.
Miladlar koymuştum senden sonra. 40'ına kadar nasıl dayanılır, kütüphane açılışına kadar nasıl dayanılır, doğumgününde nası dayanılır... şimdi düşünüyorum sene-i devriyesine nasıl dayanılır..

Aman be mürşil.
Aman be..
Zamanı düşman ettin bana, beni zamana..

Sana bu yazıyı İzmir-Çanakkale Otobanından Yazıyorum

Canımm..

Canım kardeşim.. Çanakkale yolundayım. Altınoluk'u az önce geçtik.. Kaç kere bu koltukta oturdun da camdan benim şu an gördüğüm şu manzarayı izledin acaba. İnsan düşünüyor, geçtiğim yerlerden geçip, gördüğüm yolları gördüğünü.. Çünkü bu seninle hala bir şey paylaşıyormuş gibi hissettiriyor.

Kütüphane.. Açılış var cuma günü. Son hazırlıkları yapayım diye gidiyorum. Hem ablamlarla biraz vakit geçireyim falan, özlüyor insan artık..
Hayatımda hem hiç bu kadar gurur duyduğum hem de bu kadar canımı acıtacak bir iş yapacağımı düşünmemiştim. Herkes "elinize sağlık" "emeğinize sağlık" "harika bir iş yaptınız" falan gibi cümleler kuruyor. Acıtıyor be oğlum bunun övgüsünü almak. Keşke sen burada olsan da ben hala işsiz işsiz dünyanın en anlamsız işlerini yapıyor olsam. Keşke sen yaptığım anlamsız işlere laf etsen.. Ama bana bir laf etsen be kuzum.. Bir "ah" desen yetecek.

Bitmek bilmeyen çığlıklarla dolu 6 ay bitiyor bugün itibarı ile.. Bu sürede yaşasan mutlaka yapmak isteyeceğin şeyler vardı.. Sen onları yapamadın ya ben yaptım diye utanıyorum. Hani arkandan da yapmıştım ya alıntı " Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım."...

Başladım yine ağlamaya her zamanki gibi.. Günlük hayatta içeri attığımız o zehir çıkıyor ben burada sana yazarken. Sonra aslında farkında olmadan zehirlendiğimi fark ediyorum. Ağlayınca birazı atılıyor sanki vücudumdan da bu yazı panzehir oluyor gibi. 

Benim gücüm yetmiyor senin gitmiş olmana. Bahsettiğim yıkıldım, bittim demek değil. Ama bunu ne içselleştirebiliyorum ne de vazgeçebiliyorum bu işten. Ne kabullenebiliyorum ne de olmamış gibi davranabiliyorum. 
Bir araf ki ne tarafa gitsem cehennem.. 
Bir araf ki ne tarafa gitsem zulüm.. 
Bir araf ki ne tarafa gitsem hiçlik.. 

Kütüphane işi keşke sonsuza kadar sürseydi. İyi olmayacak bitmesi. Çok alıştım bir şeyler ile bu kadar yoğun uğraşmaya ve o günden beri sürekli senin adına aktif bir şey yapıyor olmak iyi geliyordu. Şimdi içimde bir korku var ki kelimelerle anlatılmıyor. Ya sen bilemezsin 2 masa 20 tane sandalye için günlerce uğraşmak ne demek, sonra onlar o salona koyulduğunda sevinmek ama sonra oturum yarım saat ağlamak...keşke yapmak zorunda olmasaydık diye ağlamak.. bir şeyi başardığına sevinememek ve bu iş gösterişe dönüşmesin diye için için ağlamak.. kimseye söyleyememek, paylaşamamak.. ben ağlıyorum diyememek.. gün ortasında çarşafı kafana çekip uyuyor gibi yapmak.. 

Burayı 3-5 kişiden fazlası okumuyor.. Ondan rahatım. Bir kuyuya bağırmasam bunları delirecektim.. 

Çok özledim seni çocuk.. çok özledim.. 
Aşkolsun sana çok aşkolsun.. 
Bırakıp gittin ya bizi, yine de canın sağolsun..

Işıklar içinde uyu kardeşim. 
H. Kanyılmaz


Çünkü bir tek o zaman özgür olacaksın.

Sevdin mi beklemeden seveceksin, beni sevmiyor diye üzülmeyeceksin.
Verdin mi hesap tutmadan vereceksin, geri alır mıyım diye düşünmeyeceksin.
Gittin mi beklemeden gideceksin, bitmiş bir aşkı ihanetle sürdürmeyeceksin.
Geldin mi özlediğin için geleceksin, özlenmediysen eğer gücenmeyeceksin.
İşte ancak o zaman anlamlıdır yaşamak, çünkü bir tek o zaman mutlu olacaksın.
Ancak o zaman anlamlıdır ölmek, çünkü bir tek o zaman özgür olacaksın.

Yaşadın mı beklemeden yaşayacaksın, bugünü kenara itip yarına bakmayacaksın.
Ağladın mı saklanmadan ağlayacaksın, aleyhime döner diye rol yapmayacaksın.
Bağlandın mı beklemeden bağalanacaksın, sevdiğinden acısını çıkarmayacaksın.
Yalvardın mı ta gönülden yalvaracaksın, reddedilirim diye sevmekten korkmayacaksın.
İşte ancak o zaman anlamlıdır yaşamak, çünkü bir tek o zaman mutlu olacaksın.
Ancak o zaman anlamlıdır ölmek, çünkü bir tek o zaman özgür olacaksın.

Ne güzel şarkıymış bu da..


Dün gece bir rüya gördüm..

Ben dün gece bir rüya gördüm..
Öyle ki ne gerek vardı şimdi böyle bir rüyaya..

Çıkıp geliyorsun.
Meğer hiç ölmemişsin.
Herşeyi ayarlayıp gitmişsin.
Uzaklaşmak istedim herşeyden diyorsun.
"Üzüntüne dayanamadım geldim."
Siyah takım var üzerinde.
Beyaz gömlek, bordo kravatın...
Sıkı sıkı sarılıyorum gerçekten sen misin diye.
Sonra bir banka oturuyorsun.
Önüne yere oturdum. Bacaklarına sarıldım sağladım saatlerce nasıl gittin diye.
Ben ağlarken saçımı okşadın.
Döndüm ağlama artık falan dedin.
Hiç hesap soramadım sana "Nasıl yaparsın?" diye.
Rüya ya işte.. İnsanları kandırdık diye endişelendim bir ara.
Şimdi inanmayacaklar bize nasıl hesap vereceğiz dedim.
Çok ağladım.. Alnımı dizine dayamış, bacaklarına sarılmış halde..
Sadece bir ara;
"Nasıl kardeş acısı yaşattın bana" diyebildim.
Çok sıkı tuttun orda elimi.
Kanyılmaz tamam artık ayaklarının üzerinde durma vaktı kalk dedin.
Güncel bir konuyu açtın, ne düşünüyorsun bu konuda dedin.
"Seninle bunları tartışmayı özledim." dedin.
Uzun zamandır görmüyordum seni rüyamda.. O kadar gerçek oluyorsun ki; hem hasret gideriyorum hem de kokusu falan hissediyorum. Ama uyanınca yeniden kaybetmişim gibi oluyor. Bir anda yine gitmişsin gibi. Kaç defa rüyamda gördüysem gittiğinden beri, o kadar da yeniden kaybettim seni.

Çok özledim Hüseyin ya.
Nasıl bir işkence ki bu bitmiyor.
Sana da yazmayı bırakmam lazım diye kendimi çok zorluyorum. Obsesyona dönüşüp bir ömür devam edecek gibi geliyor. Ama işte ne kadar tutsam da gece çökünce dökülüyor yazılar..

Hadi gel be Hüseyin.
Ben veririm herkese hesabını. Kafası atmış gitmiş be size ne derim. Çok üzüldünüz sanki gitti diye derim. Hepinizi kandırdı, dokunmayın derim. Beğenmeyen görüşmesin arkadaşım çıkarın bizi hayatınızdan derim. Söz ben hiç hesap sormam sana.. Kardeş acısı yaşatmandan da bahsetmeyeceğim. Sen bunu bir düşün.

Söz dikilirim herkesin karşısına..
Sen bunu düşünürken de yine,
Işıklar içinde uyu kardeşim.
H. Kanyılmaz