Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Anı yazarım, günlük yazarım, şiir yazarım.. Kendimi başka nasıl ifade ederim bilmiyorum. Müziğe yeteneğim yok.. Bir müzik aleti çalamam ben. Onun yerine kelimelerimi fısıldıyorum ötmeye yeltenen kuşlara.. Ya da bale pabuçlarım yok adımlarımı gösterecek ama kelimelerim var yüreğimi gösterir onlar benim..
Hoş geldiniz.
Sürç-i Lisan edersek, affola..

10 Kasım 2011


Bir çarşamba gecesi.. Simsiyah. Öyle ki ne ben istiyorum bu gecenin perşembeye bağlanması ne çevremde yakarışlarından anladığım bir dolu insan. Perşembe olacak sonra saat 9'u beş geçecek.. Sirenler.. Her yerde. Trafik duracak, hayat duracak, kuş sesleri yok.. İşte o zaman farkına varacağım yeniden yaşadığım toz pembe dünyanın. O 1 dakika hiç bir şey olmuyor beyninizi bulandıracak. O sirenler eşliğindeki 1 dakika da hiç bir şarkı alıp götüremiyor siz hiç bir yere. Sadece durup dinliyorsunuz.
Hiç mantıklı geliyor mu tanımadığınız bir kişinin her ölüm yıl dönümünde canınızın yanması?Siz hiç özendiniz mi sizden kaç yaş büyük olduğunu bilmediğiniz birinin ekose desenli adamın yanında oturduğu çocukluk fotoğrafına? Hep acı çekiyormuş gibi anlattım ama aslında ben şanslı bir çocuktum. Velev ki büyümeseydim bu sevgiyi bilen ellerde. Velev ki hiç demeseydi ilkokul öğretmenim bana o gözler nerede olursanız olun sizi izliyor. Velev ki küçücük yaşımda aklıma kazınmasaydı "Bir gün İstiklal ve Cumhuriyetimi müdafaa mecburiyetine düşersen"(m) ne yapacağım... İşte o zaman , işte tam o zaman ne olduğunu bilmeden çırpınır dururdum örümcek ağları içinde biliyorum.
Onu hiç tanımadım ama biliyorum ki Onu tanımak demek mutlaka yüzünü görmek demek değildir. Onun fikirlerini onun duyguları anlıyorsam ve hissediyorsam bu yeterlidir. "Rahat uyu! " diyemiyorum Atam. Ben de 26 can bu ülke için savaşmadan şehit olduğu için uyuyamıyorum, senin resimlerin, senin hitabelerin duvarlarda bile fazla görüldüğü için rahat uyuyamıyorum, kurduğun mecliste kurduğun cumhuriyetin resepsiyonu iptal edildiği gecelerde ben de rahat uyuyamıyorum. Korkuyorum. Gençliğe Hitabe'yi her okuduğumda içim titriyor. Merak etme söylemiyorum kimseye. Dimdik duruyorum herkese karşı ben yine. Sol göğsümün üzerine imzanı takıyorum, başım dik çıkıyorum ele inat sokağa. Gerisi benim için laf-ı güzah ondan sonra. Yeri geliyor çata çat savaşıyorum düşüncelerimle senin öğrettiğin gibi.. Korkuyorum.. Ama yılmıyorum.

Her 10 Kasım'da o sirenler çalarken şöyle bir silkeleniyorum ben bile. Ama her 9 Kasımda umut ediyorum "yarın benim hissettiklerimi hisseden insanlar olsun!"diye.

Hande KANYILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder