Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Anı yazarım, günlük yazarım, şiir yazarım.. Kendimi başka nasıl ifade ederim bilmiyorum. Müziğe yeteneğim yok.. Bir müzik aleti çalamam ben. Onun yerine kelimelerimi fısıldıyorum ötmeye yeltenen kuşlara.. Ya da bale pabuçlarım yok adımlarımı gösterecek ama kelimelerim var yüreğimi gösterir onlar benim..
Hoş geldiniz.
Sürç-i Lisan edersek, affola..

Sana bu yazıyı Antalya'dan yazıyorum!

Selam Bro,

Sana bu satırları Antalya'dan döktürüyorum. Boneras'tan hem de.. Günlerimizi, gecelerimizi, toplasan aylarımızı geçirdiğimi bu cafe'den..

Hangi masaya baksam seninle bir anım var.
Antalya'ya geldiğimde çok sarsılacağımı düşünmüştüm. 12 Ekim'den beri Antalya'dayım. Ofisine gittim, arkadaşlarını gördüm, ofisimize gittim, evinin önünden geçtim, boneras'a geldim.. Hiç biri ama hiç biri bu gece sarsıldığım kadar sarsmadı beni.. Bu gece Mavi Meyhane'ye gitmek istedim. Seninle burada son rakı içtiğimiz o yere..

Olmadı.. 20 sn bile duramadım orada.. İçimde aymaz bir acı, ne yapacağımı bilemeden hemen gözlerim doldu.. Kaçtım oradan, kaleiçinin sokaklarında biraz gözyaşı döktüm nereye gideceğimi bilmeden. Eve gitmeye de cesaretim yoktu. Gökhan'ın yanına gittim önce biraz onunla yürüdük, limanı gören bir yere oturduk.. Ağladım.. Antalya'ya geldiğimden beri ilk defa öyle ağladım.

Kızma ağlıyor olmama.. Ölümünü kabullenmiş olmak çok zor. Ama özlemek ondan da zor.. İçime sığmıyor çünkü buradaki özlem. Sana yazayım dedim işin içinden çıkamayınca..

Ne yazacağımı falan da biliyor değilim aslında. Genelde bir konuyla oturuyorum sana yazmak için bilgisayarın başına. Ama müjdem var..

Biliyorsun, senin adına mezun olduğun kütüphanede bir lise yaptırmaya niyetlenmiştik de sonra sana bir daha ne olup bittiği ile ilgili yazamamıştım.. İzinlerimiz çıktı her yerden. Her şey usulüne uygun olsun istiyoruz çünkü. Önümüzdeki hafta tekrar geleceğim senin yanına ben. İzinler ile ilgili evrakları tamamlayıp çalışmaya başlamak için. Heyecanlıyım çok güzel olacak.. Bu tarafta bu aralar hiç hoşuna gitmeyecek şeyler de oluyor aslında ama sen görüp duyuyorsan sakın üzülme. Biz de kızıyoruz ama üzülmüyoruz.. Haklıymışsın.. Sen yoksun ama hala söylediklerinde haklı çıkabiliyorsun.

Seni çok özledim ama.. Keşke gitmeseydin bu kadar erken.. Sana hislerimi kelimelere dökememeye başladım. Artık yazılarım bu yüzden daha donuk sanırım. Ama daha duygusuz değil sen "hiç" olmadıysan zaten hissediyorsundur bunu..

Boneras'ta seninle anılarımı hatırlayınca hep gülümsüyorum. Ne çok gülmüşüz burda.. Belki de bu yüzden mavi meyhaneye gidince o kadar kötü oldum. Orda içtik, sövdük, dertlendik, dertleştik.. bazen hiç konuşmadan dakikalarca oturduk.. bazen rakılar tokuşmak için kalktı ama "cam cama değil can cana" dedik de değmedi o camlar birbirine.. Hani canaydı be canım.. Eksik kaldım Mürşil.. Çok eksik kaldım.. Canımdan can aldın..

Yeterince dramatize ettiğime göre normalleşebilirim. Kıskanıyorum seni. Ne zaman ölürüm bilmiyorum ama değer haddi aşarsam falan, sen hep 23 kalacaksın da ben o yaşta mı geleceğim yanına. Bak şimdiden anlaşalım dalga geçmek yok kocamışsın diye.. :) Hayatın bana laf sokmakla geçtiği için endişeleniyorum bunu yapmandan çünkü.. Saçlarımın uçlarının rengini açtığımda "senin düz kahverengi saçların gayet güzeldi" demiştin. Aynaya her baktığımda bu cümlen çınlıyor kulaklarımda.. :) Ama bu demek değil ki sen öyle dedin diye bu renkten vazgeçeceğim! :D Lafı geldi diye söyledim yani ümitlenme.

Bir de geçenlerde Ayberk Karate turnuvası için İzmir'e gelmişti atladım gittim sıpanın yanına. Beni gördüğündeki mutluluğu bana uzun süre yeter. :) Seviyor çocuklar beni.. Hatta hayatımda ilk defa bazı çocuklar beni seviyor, onlar da senin zibidiler.. <3 <3 Ayberk sana nasıl o kadar benziyor hala şaşırıyorum.. Elim ömür boyu ailenin üzerinde olacak. O konuda içini ferah tut sen. Ablalarımla gün aşırı konuşuyoruz zaten.

Başka sana anlatmam gereken bir şey var mı emin değilim. Belki 3-5 gün sonra yine aklıma gelir. Bomba etkisi ve farkındalık bırakan bir yazıya başladım, ama onun için biraz bekleyeceksin.. Biraz uzun olacak gibi duruyor. Evet evet yine böyle deneme yazacağım ama bu sefer seninle konuşur gibi değil. Bütün okuyucuya hitap ediyorum o yazıda. Seni kim gibi hatırlayacağıma dair harika bir örneğim var ama bu kadar ipucu sana yeter.

Bak aklıma ne geldi.. Yeni tanışmıştık o zamanlar, sen benim böyle serseri olduğumu yeni yeni öğreniyorsun. Yakutta oturuyorduk üniversitede.  Gerisini ikili dialog halinde anlatacağım çünkü daha anlamlı olacak..
Mürşil: Kalk kız langırt oynayalım, gerçi sen benim için kolay lokmasındır da..
Kanyılmaz: Hahshajhdsdhaj Oğlum ben profesyonelim o konuda.. Alırım boyunun ölçüsünü..
Mürşil: Len ben kahvelerde büyüdüm sayılır. Sen kesin karambole oynuyorsundur, fır fır falan. :D :D :D
Kanyılmaz: -cool bir gülümseme- İyi hadi kalk oynayalım ama madem ikimizde bu kadar iddialıyız, ortaya gerçek bir iddia koyalım.
Mürşil: Tamam len, sen beni yen bir daha senden başka kimseyle langırt oynamayacağım hayatım boyunca.. Ama yenilirsen de sen oynamayacaksın?
Etrafımızdaki insanlar: ooooooooooo
Kanyılmaz: Ses yok bu arada benden :D
Mürşil: Korktun mu gülüm hayırdır?
Kanyılmaz: Kalk gidiyoruz senden korkan senin gibi olsun. 3 oyun yaparız. 2 olan kazanır.

Kalktık. Oynadık.. 2-1 yendim seni.. Deli gibi gülüyordun ama çok sinirlenmiştin. Bütün eve dönüş yolu boyunca bana mızırdadın "ben şimdi yiğenlerime ve çocuklarıma langırt öğretemeyecek miyim?" diye.. O zaman da söylemiştim sana "Dertlenme paşam Hande Ablaları öğretir" demiştim.. Sen ise serseri olduğun için "Abla mı? hdkashdksahda teyzedir o teyze! Şimdiden algı yönetme" demiştin.. :) Sözüm olsun Mürşil Yiğenlerine langırt öğreteceğim. Ayrıca sana da cevap olsun; çocuklar bana "Hande Abla" diyorlar. Evet şu an buna gülüyorum çünkü çok eğlenceli.

İyisin iyisin..
Ben de iyiyim.
Hadi saat geç oldu. Eve gidip uyuyacağım ben.
Sen de ışıklar içinde uyu kardeşim.
H.Kanyılmaz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder